loader image

Falaka ve Ateş

Falaka ve Ateş Topuklu ayakkabılar ile yürümek beni her zamankinden daha çok orospu gibi hissettiriyor ve o ruh haline girmeme yardımcı oluyor. Çıkardığı sesten ayağımın duruşuna kadar kendi güzelliğinin ışığı beni bile farklı gösterip farklı hissettiriyor.

Topuklu ayakkabılar ile yürümek beni her zamankinden daha çok orospu gibi hissettiriyor ve o ruh haline girmeme yardımcı oluyor. Çıkardığı sesten ayağımın duruşuna kadar kendi güzelliğinin ışığı beni bile farklı gösterip farklı hissettiriyor. Şimdilik topuklu ayakkabıyı tam istediğim gibi ve hak ettiği zariflikle taşıyamıyorum. Adımlarımdaki sertlik, hızlılıktan kaynaklı estetiğine gölge düşürüyorum gibi geliyor bana. İyi ki, Efendim böyle anları kayıt altına alıyor da, kendimi başka ve karşı açıdan daha net gözlemleme imkanım oluyor. İyi ki gerektiğinde kabalıklarımı falaka ve ateş cezasıyla düzeltiyor. Ayakkabı ayağımdayken ona göre hareket etmek işimi biraz daha kolaylaştırıyordu. Efendim ’den aldığım emir ile üst kata çıkarken ayakkabılarımı çıkardım. Kendimi biliyorum ve tanıyorum. Ayakkabının kemerini açarken bile ellerim hızlı ve kaba. En yavaş hareketim dahi, eminim çoğu kadından hızlıdır.

Ayakkabılarımı kenara bırakıp basamakları çıkmaya başladım. Bana kalsa ikişer ikişer çıkar bitiririm. Maksat yukarı çıkmak değil mi! Ama bir zarafeti de olmalı bir kadının. Özellikle bir köleyse ve üstüne orospuysa. Hareketleri ve adımı zarif olmalı. Her hali, her an Efendi’ sine sikilmek için hazır olduğunu göstermeli.

Konuya fazla girmek istemiyorum şuan ama hani bizdeki yanlış öğretiler var ya. Kızlar uslu olur, deli toplu durur vs. Ben fazlaca etkisinde kalmışım belli ki. Efendim ’in yanında bile kendimi saklıyorum. Kendimi fark edip sunmayı beceremiyorum. Hazineyi hep başka şeylerde arıyoruz. Mücevher diye değişik madenler gözümüzü kamaştırıyor. Ama ben ve benim gibi kendini yaşayamayan kadınlar bilmeliyiz ki, asıl değerli olan biziz. Kadın olmak büyük lütuf. Saçlarımızdan tırnağımıza kadar özeliz. Gülümseyişimiz kalpleri eritir.

Falaka ve Ateş ile eğitim

O merdivenlerde ayaklarıma sopa ile vurulmasını çok isterdim. İncelik gösteremiyorsam, acının tadıyla ve keyfiyle asil bir çıkış yapardım hiç olmazsa. Ama o an falaka ve ateş ile eğitim alacağımı bilmiyordum.

Kendime de çok yüklenmemeliyim. Neticede ayaklarım çıplakken, topuklu ayakkabı varmış gibi bir basamak yükseğe adım atarak çıkmayı yeni yeni tecrübe ediyorum. Tabanlarım havada ve parmak uçlarımda ilerlemek benim gibi bir köpek için o kadar kolay değil. Dikkat edeyim ve güzel bir yürüyüş olsun derken dengemi korumak çok güçleşiyordu. Öğreneceğim! Bir köpek gibi dört ayağımın üzerinde yürümeyi de, bir orospu gibi parmak uçlarımda yürümeyi de.

köle olarak benim duyu organım, herkesten bir fazla. Ayaklarım! Birtakım kusurlarımı algılamada ve başıma gelecekler için bana, ‘Dikkat!’ uyarısı gibidir. Tıpkı o merdivenleri çıkarken algıladığım ve eyvah dediğim anda olduğu gibi. Temizlikçi kölenin temizlemesine rağmen toz zerrecikleri ayağımın altına yapışıyordu. Her adımda artarak görünür hale gelecek, diğer kölenin işini düzgün yapmamasının ve benim de üzerinden geçmeyişimin cezasını ayaklarım çekecek. Daha bu korkumu yaşarken hiç olmaması gereken bir şey oldu. Ben yaptım, ellerimle ama istemeden. Zaten nasıl isterim ki! Bu hainlik olur.

Falaka ve Ateş Resim Albüm

Falaka için bağlanıyorum

Efendim’ in hediyesi olan halhal! Ayak bileğimdeydi. Takma şeklimden dolayı kaşındırıyordu. Düzelteyim derken koptu! Keşke ayağım burkulsaydı da düşseydim. Keşke ellerim kırılsaydı da dokunmasaydım. İdareten takıştırıp üst kata çıktım. Efendim beni merdivenlerin başına oturttu. Vereceği cezanın kanıtlarıyla beni yüzleştirdi. Ayağım kirli ve en önemlisi halhalım artık eskisi kadar sağlam değil. Her şeyin bedeli vardır elbet. Bu kabahatleri ancak falaka toparlayabilir. Falaka hem cezam hem de çözüm yolu. Yoksa ben bu sakarlıkla çok daha kırıp dökerim.

Üzerimdekileri çıkarmadan falaka için bağlanıyorum. Bazen yarı çıplak, bazen giyinik. Efendim nasıl isterse öyle. Yerde oturuyorum. Ayaklarım, arkamda duran parmaklıklara kumaşlar yardımıyla bağlanıyor. Ellerim serbest. Tabi bir engel, bir itiraz aracı olmayacak ellerim. Onun bağı görünmez. Bir kez daha sopanın altında ayaklarım hazırda bekliyor. Pişmanlığıma bin ekleyecek, akıllandıracak, yola getirecek, acıyı ayaklarımda ve tüm vücudumda yeniden tazeleyecek. köle benliğimi taçlandıracak.
Efendim, falaka sırasında nedenleri söylüyor. Ben üzgünüm. Ben pişmanım. Özensizlik başımın belası oldu. Şu an vurulan her bir sopayı hakkederek yiyorum. Hata boyunda acım yükselecek. Sopa beni özlemiş. Hani uzun zaman göremediği kişiye boğarcasına sarılan biri gibi. Tabanlarımla yetinmeyip, parmaklarımın arasına girecek kadar, ayağımın üstüne çıkacak kadar özlenmişim.

Ayakkabının içinde zarif bir Orospu

Tozlar ve sakarlığım. Ah sakarlığım! Güzelim hediyemi odun gibi parmaklarımla kopardım. Hiç narin davranamadım. (Topuklu ayakkabının içinde zarif bir orospu değil de, dört nala giden bir hayvanca hareket edip narin olmadığım gibi.) Efendim keşke ellerime de sopayla vursa. Teker teker. O ayak bileğinde halhalı taşıyamazsam, tabanlarımda sopayı bulurum işte böyle. Ben bu falakayla akıllanırım akıllanmasına da, bir ihtimal aksi durumda o merdivenleri köpek gibi dilimle yalayıp temizlemeye hazırım. Her basamağı tertemiz yaparım. Yeter ki, Efendim beni affedebilsin.

Emanete zarar vermek nasıl bir şuursuzluktur! Kim verirse versin, bizim olanı bile bir kenara bırakıp emaneti koruyan kollayan insanlarız biz. Sahibine teslim edene dek, gözümüz gönlümüz tetiktedir hep. Benim durumum çok daha kritik ve vahim. Efendim’ in yanında benim bir parça kıyafetim dahi yok. Giyinik ya da çıplak durma kararı Ona ait ise, o giysiler benim mal varlığım değil ki! Canım da Ona emanetken benim hiç bir şeyim yok. Durumum bu iken, Efendim’in bana aldığı, bana hediye ettiği, kölesine emanet ettiği halhalı nasıl koparırım! Yanlışlıklaymış, istemeden olmuş, üzülmüşüm! Bu ve benzeri mazeretler ile sadece tüy dikmiş oluyorum. Geri baktığımda falaka ve ateş cezasını fazlasıyla hak etmişim.

Supspace yaşamaya yakın

Şimdi kıçı kalkmış bir köle gibi söylemiş olmak istemem ama nerdeyse supspace yaşamaya yakın hissettim kendimi. Acının karşısında durmaktan ziyade, acıyla beslendiğimi hissettim. Esasında çok karmaşık. An geliyor, kuyruğuna basılmış köpek gibi inliyorum. An geliyor, gıkım çıkmıyor ve gözümü kırpmıyorum sopanın tabanlarıma indiği zaman. Ayağım soğumasın istiyorum. Kıpkırmızı olsun, üzerine basamayayım. Yürüyemedikçe yüzüm güler ki benim.

Cezamın hakkını almalıyım. Ellerim ayaklarıma doğru uzanıyor. Sanki bir uzuv diğerine teselli oluyor. İşe yarar olup olmaması önemli değil. İyi geliyor. Sopanın dili ağır. Etkisi çok güçlü. Ne olursa olsun, bu ayaklar sopanın hedefinde durmalı ki, ben ayağa kalktığımda üzgün olmayayım. Eksik hissetmemeliyim. Ertesi gün işe gittiğimde başım dik gururla yürüyebileyim. Evet, aynen bunu düşündüm. Kimseler bilemeyecek olsa bile çalışırken dünü düşünüp, insanların arasında köle gibi falakasında kuzu kuzu yatıp layığını yaşamış olmak istiyorum. Kendimi harap etmek istemiyorum.

Sopa, hazırlıklı ve tüm gücüyle iniyor tabanlarıma

Dayanıksızım, iyi bir köle değilim gibi sözlerle lüzumsuz yere kendimi hırpalıyorum çünkü. Efendim’ in bakış açısına göre çok doğru değil benim bu değerlendirmem. Efendim, acıya dayanmaktan öte acıyı tüm haliyle yaşamamı söyler ve bunu ister. Bir işmiş gibi teknik yaklaşıyorum falakalara ya da diğer cezalara. Sonra oldu mu, dayanabildim mi Efendim diye görüşünü almaya çalışıyorum ruhsuzca. Taş olsa bir yerden sonra çatlar sopaların darbeleriyle. Ben ki, bir insanım kızarmadan acımadan olur mu! Sızlanmadan inlemeden olur mu! Ağır bir fikir ama düşünmeden edemiyorum. Dayanıklı olma isteği acaba bir yerden sonra kibirden mi ileri geliyor.

Falakanın nedeni olan hatalarımı, ceza sonrası düzeltmeyi amaçlamadan önce, dayanabildim mi Efendim sorusu bana ait olsa da pek masumca değil gibi. Falaka, faydası zamanla görülen bir etki. Caydırıcı etkisini ne kadar algılayabildiğim ile, yanlıştan dönebilme iradesini gösterebildiğim ile ilgilenmeliyim. Asıl kendi nefsime karşı dayanıklı mıyım? Bu değil mi, asıl soru!

Af için yalvarışım bir daha falakaya çekilmemek niyetiyle değildi. Evin temizliğine ve hediyeme karşı daha dikkatli ve özenli olmamla ilgili. Efendim affederse yoluma daha gelişmiş bir şekilde devam edebileceğim. Farkındalık, ceza, bilinç ve gelişim. Her şey adım adım.

Son 10 falakaya sağ salim geldim. Son 10 ama alelade değil. Sayısız sopanın özeti, anlamının ve nedenin üzerinden geçiş için son 10 tekrar. Bana kalsa tehdit olarak varsayarım. Ancak, içimden gelen ve alışık olmadığım bir ses bu son 10 sıkı falakaya kapı önü sohbeti gibi tatlı diyor. (Her şeye karamsar baktığım için alışık değilim.) Misafirlikten kalkarken o kapı önü sohbeti vardır ya, dolu dolu konuşursun. Gitmen gerekir ama kopamazsın. Biraz daha istersin ama bir sonraki falakaya kadar son 10. sayılı falaka ne olsa. Sopa, hazırlıklı ve tüm gücüyle hızını alıp şahlanıp iniyor tabanlarıma. Üst üste iniyor, acısıyla sızısıyla. Saysam tanesi 100’ e tekabül ederken, bir rüya gibi de apar topar bitiyor geçiyor.

Falaka ve ateş birleşiyor nihayet

Mum ile tabanlara işkenceye, ‘Nar’ dan bu yana hep imrenerek bakmıştım. Bazen açıp izlerim tekrar tekrar. Hatta dün akşam Nar’ın o videosuna tesadüfi denk geldim ve izledim. Aşina olduğum sahneler. Hem kendi köleliğim den önce, hem şimdi büyük ilgi duyuyorum. Aklıma geldiğinde, acaba Efendim bana da uygular mı diye bir merakım vardı. Doğrusu, Onda durduğu gibi bende durmaz. Çünkü, Onunla özdeşleştirdiğim bir ceza olarak yerleşmiş aklımda. Ama cezalardan bir ceza ise, benim de yaşamam kaçınılmaz. Zaten pek de bir hevesliyim.

Daha alışverişini yaparken başlayan bir heyecanla dolup taşıyorum. Mum ve çakmak. Kalp ritmimi coşturan iki sıradan (bana göre özel) malzeme. Diğer kadınlar neye sevinir bilmem ama ben bunlara ve seans için belirlenmiş tüm malzemelere bayılıyorum. En güzel ve seve seve yaptığım alış veriş Efendim ile seanslar için olanlar.

Günler geçiyor, mum bir köşede duruyor benim de aklım onda kalıyordu. Ne zaman? Nasıl? Meğer bu ağır falakanın ardından tabanlarım yanacakmış. Falaka ve ateş birleşiyor nihayet.

Çok zevkli ve çok sıcak

Şişen, kızaran ve zonklayan ayaklarım bir de mum aleviyle karşı karşıya kalacakmış. Ateşiyle kavrulacakmış. İkişer mum. Her iki ayağımın altında ikişer mum. Birer tanesi parmaklarımın, diğerleri tabanlarımın altında. Ateşe gülerek gittim. Ayaklarımın az önceki halini unutup, mumlara heyecanla koştum. Korkuluklara tutunup kendimi mumun sıcaklığına bıraktım. Falakayla işlenen ayaklarım ilk zamanlar acı hissetmedi. Doğal ağrı kesicim o anki mutluluğumdu. Efendim’ i tanımıyorken izlemiştim. köle kabul edildikten sonra izlemiştim. Şimdi, Efendim’ in elleriyle yaktığı mumda ısınıyorum.

Isınıyorum, yavaş yavaş sıcaklık fark edilir hale geliyordu. İlk önce sopanın ağır indiği noktalarda hissetmeye başlıyorum sıcaklığı. Ilık bir hava varken, ortamın ısısı artmaya başlıyordu. Daha çok benim ısım demeliyim. Alttan gelen sıcaklık kademeli olarak yukarı çıkıyordu. Korkuluklara sarılıp kendimi yukarı çekiyordum. Vücudumu parmaklarım taşıyordu. Tabanlarım yerden o kadar yüksekti ki, görünmez topuklu ayakkabı giyiyor gibiydim. Üstelik şimdiye kadar giydiğim en yüksek topuklu ayakkabı gibi. Gücüm azaldıkça tabanlarımı indiriyordum ama her türlü durmak çok zordu. Sopa ve mum. Falaka ve ateş. Falakanın etkisi ve mumun alevi. Ayaklarım sizi hak etti. İki sopa yiyip affedilmeyi mi düşündüm. Yoksa, o mumlar süs olsun diye mi alınmıştı.

Efendim yine bana unutulmaz bir ceza hazırlamıştı. Farklı tatlar ve acılar. İlk zamanlar çakmağı bir süre ısıtıp tabanlarımda belli noktalara basıyordum. Yanma hissiyle bir tanışıklığım var. Fakat, sönmeyen alevle ilk kez. Çok zevkli ve çok sıcak. Küçücük mumlar, beni soba gücünde terletiyordu. Korkuluğa tutunduğum ellerim sıkmaktan ağrıyordu. Bacaklarım yorulmuştu. Hele de ayaklarım ve parmaklarım. Hem tüm bedenimin yükünü hem de cezasını çekiyordu.

Canım acıyor, vücudum yanıyor

Falakada tozun ve hediyem ve emanetimin cezasını çektim. Ayaklarımı yerden kesen mum ise taşıyamadığı ve usulünce yürümeyi beceremediği topuklu ayakkabının dersini alıyordu. Bana ait olsa da olmasa da, içini kokladığım temiz ya da pis olarak altını öpüp yaladığım o ayakkabıları giymeyi öğreneceğim. Öğrendiğim zamanda yine mumlar ayağımın altından eksik olmasın, ödülüm olsun istiyorum.
Alevler beni yukarı iterken, takatsizlik aşağı düşürüyordu. Yaptığım hatalar, cezasını upuzun sopa ve göz kamaştıran mum ateşi ile karşılığını bulmuştu. Şimdi eskisi gibi olmayacağının, değişimin ve yalvarmanın vaktiydi. Evin temizliğine özen gösterecektim. Efendim’ in verdiği tüm emanetleri gözümden sakınacaktım. Ve şu duruşum ile taklit ettiğim topuklu ayakkabıyı zarif bir şekilde taşıyacaktım. Defalarca tekrar ettim. Hem köleliğimde bunları aşmak için, hem de dayanamıyorum artık.

Mum alevi ısıtmıyor kasıp kavuruyordu. Göremiyordum ama eminim ki, falakada kızaran ayaklarım ateşin dumanıyla renkten renge girmiştir. Falaka ve ateş cezası etkisini ruhuma kadar hissettiriyor. Canım acıyor, vücudum yanıyor. Yorgun düşüyorum. Mumlar sönmeden önce! Daha fazla öylece durmak çok güçleşiyordu. Gerçi mumlar nasıl sönecekti.

Acaba ayaklarımın üstüne basabilecek miyim

Efendim, benim söndürmemi emretti. Üfleyerek. Hayır. Elimle bile değil. Ayak parmaklarımla. Tabi ki, en münasibi buydu. Onca cezayı hak edecek hatayı yapan ayaklar son görevi kendisi yapmalıydı. Yapamam diye düşünüyordum. Öyle mi olur böyle mi olur diye bakındım ve çevirdim ayağımı. Ama ateşin üstünde bekledikçe yanıyordum. Bir an önce söndürüp ayaklarımı kurtarmak istiyordum. Ayak baş parmağımla söndürmeye çalışıyorum. Bazen tutturamıyorum. Tek seferde söndüremiyorum. Gözlerimi iyice açıp odaklamaya çalıştığımı çok iyi hatırlıyorum.
Poligonda hedefi vurmaya çalışan biri gibi konsantre olma gayretindeyim. Çünkü, sopa ve ateş arkamdan kovalıyor. Acelem var, acım var. Ayaklarım sızlıyor, patlayacak kadar yandı. Vücudum yorgun. Teker teker söndürdüm beni yakan mumları. Çivi çiviyi söker ne de olsa. Kendini yakan ateşi söndürmek başka bir gurur. Buna layık gören Efendim’ e sonsuz minnet borçluyum.

Yeni bir pozisyon ne için olabilirdi? Köpek, dört ayağının üzerinde beklemede. Efendim’ in ne yapacağını bilmiyorum. Tahmin etmek için düşünsem bulamam. Efendim, ayaklarıma mum damlatıyordu. Sevinç, şaşkınlık ve küçük de olsa bir korkuyu aynı anda hissettim. Ayağıma eriyen mum, biraz yakından biraz yüksekten damlıyordu. Sopayla dövüldü, mumla yakıldı, şimdi de erimiş mum akıyordu ayağıma. Sıvı ateş gibiydi. Falaka ve ateş ve tekrar ateş acısını yaşıyorum. Acaba ayaklarımın üstüne basabilecek miyim?

Falaka ve Ateş Cezası

Ayaklarım her anlamda yanmıştı

Efendim, benim için sanki yanardağdan birkaç damla lav getirmişti. Çok değil miydi bu kadarı ayağıma ve bana. Hayır, tam benim anlayacağım dildendi bunca ceza. Canım acısın, her yerim ağrıdan tutulsun ki, aynı hatayı tekrarlamayayım. Tabanlarım ve parmaklarım ve araları dahi hep mum damlalarıyla kaplanıyordu. Zamanla kıpırdatmakta zorlamaya başladım. Katman oluşmuştu ayağımın altında.
Nasıl çıkacaktı ayağımdaki erimiş mum! Yıkayıp temizleyeceğim sanmıştım. Normal biri bir yerine bir şey döküldüğünde evet, yıkayıp temizler. köleyken işler hep farklı işliyor.

Bıçakla! Efendim bıçakla temizlememi emrediyor tüm mum parçalarını. Tabanlarımda, parmaklarım ve aralarına bıçağı yaklaştırmak keskin tarafıyla mumu kazımak içimi bir tuhaf ediyordu. Özellikle parmaklarımın arasına sıra geldiğinde içim cız ediyordu. Ayaklarım her anlamda yanmıştı. Şimdi yanığa bıçak sürüyordum. Acıtmaktan çok daha fazla canım yanar mı diye endişe etmek beni geriyordu. Yavaşlamadan ve katı bir maddeyi aşındırır gibi bıçakla ayağımı temizledim.

Efendim’in sikini ağzıma alacaktım

Sopa, mum ateşi, erimiş mum ve bıçakla kazımak hepsi ayrı ayrı hassasiyete sebep olmuştu ayağımda. Aynı noktalara denk gelen anlarda dayanılmaz bir sancı mahvediyordu beni. Yalnız, bunca etki sayesinde ceza izi ve acısı ile kalıcı olacak diye de seviniyordum.
Şişen ve yanan tabanlarım ile adım atmak artık benim için uçmakla eşdeğerdi. O kadar yetenek isteyen bir şeymiş gibi. Acı ve ağrısını yoğun hissediyordum. Belimi doğrultmak zaman aldı.

Bir köşe bir yer bulup dinlenmek istiyordum. Henüz gözlerimle etrafa bakamadan, Efendim’in emriyle diz çöktüm. Pantolonun kemerini ve düğmesini açıyordu. Belli ki, Efendim’in sikini ağzıma alacaktım. Emir yorgunluk dinlemez. Ceza çeken köle, şimdi uslu bir orospuya dönüşmüş Efendi’sinin sikini ağzına almıştı. Sikilmek için hazırlıkmış sonra anladım. Efendim’ in yönlendirmesiyle kalktım. Mumun alevinden kaçmak için tutunduğum korkuluklara şimdi de sikilmek için tutunacaktım. Üçleme bir ceza bombardımanına tutulmuş ayaklarımın üstünde durarak, sikiliyordum.

Ayaklarımın yanıyla, parmaklarımın uçlarında aslında şekilden şekile giriyordum. Yere yığılmadan durabilmek kolay değildi, çok yorulmuştum. Ben gücümün son damlasını bile kullanırken Efendim emir veriyor. Ve sağ ayağımı kaldırmaya çalışıyorum. Ama ne mümkün. Neredeyse hangisi sağ ayağımı diye şüpheye düşüyordum. Hangisini kaldıracağıma şimdi eminim ama çivilendi. Çekemiyorum yukarı. Tonlarca ağırlık var ayağımın altında. Köpekler çok kolay kaldırabiliyorlar değil mi bacağını. Sorun bende kesin. Patimle yeterince cebelleşince kaldırabilirim nihayet. Efendim, parmağını ayağımın altına bastırıyor, bununla da kalmayıp tırnaklarını batırıyordu. Çok acıdığını dişe getirdim ama dayanabilirim bırakmasa Efendim diye geçiyordu aklımda.

Efendim’ in tüm spermlerini yerden yaladım

Efendim aşağı indi ve koltuğa oturdu. Bana bakıyor. Karşılıklı gülümsüyoruz. Ben hala yaslandığım korkuluklarda yaslanmış bir şekilde kalakaldım. Yorgunluk ama en tatlısından bu yorgunluk. Her şey o kadar güzeldi ki. Anı devam ettirme isteği ile yerimden bir süre kımıldamadım galiba. Sonra istesemde bir güç beni oraya sabitledi. Toparlanıp dinlenmem için sıra gelmişti ama bu kez başka bir şey vardı.

Bacaklarımdan akan spermler bana ipucu veriyordu. Arkamı dönüp baktığımda yerde de gözüküyordu. Henüz yapmadığım ama fırsat kolladığım durum hazırdı artık. Demek ki bunu yapmam gerekiyormuş. Demek ki beni orada tutan asıl sebep oymuş. Geriye doğru birkaç adım attım. Yere eğildim. Efendim’ in tüm spermlerini yerden yaladım. Çeneme ve burnuma da bulaşmıştı. Halbuki, yavaşça yalıyordum. Ama aç köpek gibi bulaştırmıştım. Eriyen ve ayağımın altından kazıdığım mumun tadını da alabiliyordum.



Canı acıtılarak sikilen orospu

Ağzım sikilirken, Efendim boşaldığında yutkunmakta maalesef hala zorlanıyorum. Şöyle şerbet içer gibi yutabileceğim günü sabırsızlıkla bekliyorum. Bu güçlüğe rağmen kendimi geri çekmek yerine bugün tam sırasıyken denedim ve yerden yaladım yuttum. Efendim’ in görmesini çok isterdim. Ama yalarken beceremezsem diye ilk seferi yalnız başıma atlatmak istedim. (Yine Efendim adına düşündüm. Kızıyor, yine kızacak bana.)

Konfor alanımın fazlasıyla dışına çıkmıştım. Falaka ve ateş acıları. Cezalar, ardı arkası kesilmeyen diğer acılar. Canı acıtılarak sikilen orospu. Acımayan ve ağrımayan üç yanım vardı. Aklım, kalbim ve ruhum. Onlar mutluydu ve huzurluydu. Ne güzelmiş çekebileceğim kadar hata işlemek ve ceza ile affedilme şansı. Ne güzelmiş Efendim’ e orospu olup Ona her türlü hizmet edebilmek. O günden geriye hep özlem kaldı içimde. Korku, burukluk veya olumsuz tek bir his uğramadı bile gönlüme.

Hatalarım eksik olmaz belki ama çoğunluğu keyif veya ödül olan cezalarımın çok çok olmasını diliyorum Efendim’ den.

Umarım bu son falaka ve ateş cezam kalmaz

Yazımı paylaşın

Yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılsa yalnızlık olmaz. - Özdemir Asaf

Yazar

Paylaşımlar

Diğer yazılarımı da okuyun :-)

köle Elif
Latest posts by köle Elif (see all)

Yazımı paylaşın

Yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılsa yalnızlık olmaz. - Özdemir Asaf

Yorumlarınız

Düşücelerinizi paylaşın

Bildiri Gönder
Bildir
guest

40 Yorum
Beğenilenler
En Yeniler Eskiler
Inline Feedbacks
View all comments

40
0
Düşüncelerini paylaş, lütfen yorum yap.x