köle yapımın da dışına taşan akılsız hal ve davranışlarımdan dolayı günlüğümdeki keyif falakalarım veya cezalarım çok azdır. köleliği öğrendikçe ona göre yaşamak sanıldığı gibi kolay değil. Bununla birlikte hata içeren konu ve tekrarları da artıyor. Aptallığım malum, fakat hata demek canlılık demek. Hiç hata yapmayabilirim. O vakit, yaşıyor muyum diye kontrol edilmeliyim. Her gün öğrenmek için uygun zaman. Hem ben dayakla ve en önemlisi falakayla en iyi şekilde kavrayabilme eğilimine sahibim. Acıyla eğitim bende çok yararlıdır. Canım yandıkça kalıcı öğrenim sağlıyorum.
Falaka Gününe Kadar
Bir özelliğim de çokça kolaya kaçmak. Rahatına düşkün bir köle! Kendimden memnun değilim kesinlikle. Ben bu olmamalıyım. Üstelik köle olarak yaşama peşindeyken. Topuklu ayakkabılar dolapta ya da gözümün önündeler ve ben orospu olarak yüzüne bile bakmamam gereken terlikleri giyiyorum. Bir cm topuğu bile yok. Efendim’in yanında giydim üstelik. Tuvalette bile kullanmamalıyım ki, o kadar çirkin. Gerçi köleyim tuvalette terliğe ihtiyacım da yok.
Havanın soğuk olduğu günlerde izin alıp giyiyordum evin içinde. Arsızca normal sıcaktaki günlerde de izin istedim. Kabul etmedi Efendim. Hala ayılmamıştım duruma. Her gün topuklu ayakkabılarımdan birini giymek isteseydim Efendim izin vermez miydi! Kaldı ki, ben falaka gününe kadar hiç giymeyi akıl edemedim. Nedeni basit, köleye zor geldi. Yüksek topuklularla yürümek zahmetli iş. Bir kez giysem bir nebze içi soğurdu bana karşı Efendim’in.
Varsın Çıldırmış Desinler
Bir ayakkabım devamlı arabada. Orada giyiyorum. Adım atmıyorum ya, işler kolay. Bir gün yine yoldayız, gezip dolaşmak için Efendim ile birlikte arabadan indik. Benim ayağımda o sıra fena mı fena botlar var. Efendim’in yüzünü çevireceği kadar berbat. Ama yürümesi rahat ya. Aman ne büyük marifet! Ne olurdu elimin altındaki topuklu ayakkabılarımı giyseydim. Çok yorulup rahatsız olursam izin isteyip çıplak ayaklarımla devam ederdim. Ne güzel, tam köle tarzı. Düz tabanlı ve kaba botların içinde ne işi vardı köle ayaklarımın! Dikkat çekmekten endişe ettim. Yeterince görünmez yaşamadım mı? Kim görecekse görsün. Ne diyecek ki? Kime ne zararı var? Deli miyim, manyak mıyım acaba? Varsın çıldırmış desinler.
Acıyla Eğitim Ruhuma Kadar İşliyor
O ana kadar bilmiyordum falakaya çekileceğimi. Çok ani öğrendim ve hemen hazırlıklara başladık. Falaka öncesi bir panik ve titreme yaşardım mutlaka. Şimdi ona bile vakit yok.
Zehirin tedavisi panzehirde gizli, benim hatamın telafisi falakada. Ayaklarımı temizledim. Soyunup gösterilen yere uzandım. Ayaklarımı geriye kalçama doğru kaldırdım ve öylece bağlandı. Ayıp bana. Güzelim ayakkabılarımı giymek varken, yanacak tabanlarım. Yazık olacak. Şimdi ayakkabılarım yanımda ancak acıdan çığlık atmayayım diye onları ısırmalık olarak kullanacaktım.
Korkunun ecele faydası yok. Efendim bu sözü çok kullanır. Bende acıyla eğitim ruhuma kadar işliyor. Nasıl bir hayvan evcilleştirilirse benim gibi salak bir köle ancak acıyla, cezayla ve sopayla eğitilir. Ben kesinlikle dayaklar eğitime karşıyım ama söz konusu ben ve BDSM olduğu vakit, kendim için tamamen arkasındayım. Uzun lafın kısası bana tatlı söz ve iyi niyetli eğitim yaramıyor.
Çok Gergindim
Durum ortada ve bedeli falaka acısı. Son sürat ve durdurulamaz bir şekilde büyük bir falaka fırtınası geliyordu. Masada kamçıyı görmüştüm. Gözlerim, sopa ve at kamçısını aradı ama göremedim. Nerede olduklarını biliyordum. Efendim oraya henüz yönelmedi. Merak, tedirginlik, suçluluk iç içe. Sopa yoksa ne kullanacaktı Efendim? Bilmek mi işleri zorlaştırıyor, yoksa bilmemek mi emin değildim ama çok gergindim.
Seans Kareleri
Tüm karelere Fan albüm galerisinde ulaşabilirsiniz. Fan üyesi olun ve Fan sitemden kareleri indirin.
Efendim’in Elindeki O Şey Kabloydu
Bir şeyin sapı gibiydi. Mesela, kamçının tutma kısmı gibi. Aklıma ilk o geldi. Evdeki nesneler, objeler her şeyi aklımdan geçiriyordum. Dönüp bakmadım nedense. Tahmin etmeye uğraşıyorum ama çıkaramıyorum ne olduğunu. Ben falakaya çekileceğim sanıyordum. Tabanlarım kızgın demirle dağlanıyor başka bir şey değildi. İlk şoku atlatınca ve dakikalar içinde sallandığında havanın içinde çıkardığı sesten anlamış oldum. Efendim’in elindeki o şey kabloydu!
Rengi beyazdı ama ateş kırmızısı olmalıydı. Yakıyor çünkü ayaklarımı. Daha önce yalvarmak bilmeyen dilim çok erken çözülüyor. Efendim’den merhamet dileniyorum. Dayanılır gibi değil bu kablo. Daha başta ne olup bittiğini anlamadan gözüm kararıyor. Bir şey daha var. Yalnız nasıl ifade edeceğimi bilmiyorum. Kablonun hissettirdiği enteresan bir duygu var. Yazın kavurucu sıcağında dahi severek kaynar içtiğim çay gibi, kabloya olan hissiyatım. Güneş yakıyor zaten, yetmiyor ben de dilimi ve boğazımı haşlıyorum. Bir sonraki vuruştan ödüm koparken, öte yandan tabanlarımın tam ortasına inse diye bekliyorum. Kablo tek bir vuruşta mahvediyor beni.
Acıyla Eğitimin Ayaklarının Altını Öpeyim
Bir o yana bir bu yana kıvrılıyorum acımdan. İki büklüm oluyorum. Ne katlanılır, ne vazgeçilinir. Amaç haddimi bildirip doğruyu öğretmekse, ben en hızlı öğrenmemi gerçekleştiriyorum. Eminim, anladım. Kabloyla yazıldı bu kural tabanlarıma ve aklıma. “İstisnai durumların dışında, her zaman ve her yerde topuklu terlik, topuklu ayakkabı giyeceğim.” Acıyla eğitimin ayaklarının altını öpeyim. Bu kadar etkili başka bir şey olabilir mi?
Kimliğimi unutuyorum istemeden. Efendim ile uzun zaman geçirince gevşiyorum. Aklım başımdan gidiyor. Kimin gitmez ki! Güzel vakit geçirirken, huzur içindeyken. Sesi ve kokusu başımı döndürüyor. Emir veya uyarı gelmeden toparlanamıyorum. Her ne kadar işime geliyor gibi gözükse de, disiplinsizliği sevmiyorum. Bana iyi gelmiyor, tüm ayarlarım bozuluyor aksi halde. Sonunda işte böyle falakayla terbiye ediliyorum. Kabloyla ceza veren Efendim, desteğini elinden direkt temasla veriyordu. Araya hiçbir şey katmadan teninden tenime hissettiriyordu. Çok iyi geliyordu.
Ayakkabının Tüm Tozunu Yalamaya Başladım
Giymekten kaçındığım ayakkabılarımın altını yalamak üzere Efendim’ den izin istedim. İçimden gelmişti. Kabul edilince, giymediğim ayakkabının tüm tozunu yalamaya başladım. Buna dahi layık değildim belki, ama ne olursa olsun zararın neresinden dönersem kardır. Topuklu ayakkabımın değerini anlayarak her noktasındaki kirini dilimle temizledim. Bu sırada nefeslenmeme imkan tanıdığı için Efendim’e ne kadar teşekkür etsem azdır.
Yalvardım, ayakkabımın altını yaladım. Buna rağmen kabloyla falaka aynı hızı ve şiddetiyle devam ediyordu. Yarıda kesmezdi Efendim. Durumun önemini anlamış olsam da, pişmanlığımı dile getirsem de Efendim’in uygun gördüğü kadar cezamı çekip acıyı tabanlarımdan saç diplerime kadar yaşamalıydım. O rahatlık düşkünlüğü burnumdan gelmeliydi.
At Kamçısı
Kamçıyı ele alıyor Efendim. At kamçısını da kabloya benzetmek yanlış mı olur bilmiyorum ama pek farklı da değil. Acı ve ağrı en üst seviyede. Takip edemiyorum. Hangi vuruşta neresi acıdı, yetişemiyorum. At kamçısı iki ayrı noktaya oynar hep. Tabanlar ve bacaklar. Fena sızlatıyor. Efendim’in, at kamçısını ayağıma değdirdiğinde hissettiğim o tırtıklı hali yok mu!
İç gıcıklayıcı. Yaranın içinde oynar gibi. En güzel izleri de at kamçısına borçluyum. Tabanlarımdaki ağrı ve bacaklarımdaki yaralar günlerce benimle kalıyor. Seviyorum ve kaybolunca üzülüyorum.
Mahvolmuşum
Bu kez gelmez sanıyordum. Etrafta yoktu. Ceza falakası sopasız olur mu hiç? Bir alın yazısı vardır, bir de tabanlarımın kaderini yazan sopa. Kablodan öğrendiklerimi pekiştirmek için şart tabi. Her şeyi sopayla tekrar ediyorum. Çirkin terlikler ve kaba botlar çöpe. O tabanlar yerden yüksekte olacak. köle orospusuna yakışır yüksek topuklu ayakkabı ilk tercihim. İkinci ve üçüncü tercihim de topuklu ayakkabı, dört beş…
Ne olur dayanabileyim. İşler ters gitmesin. Sopanın vereceği ne acı varsa çekebileyim hepsini. Neler diyorum ben. Zaten mahvolmuşum.
One View Version
Yüksek topuklu ayakkabı giymek için falakaya yatırılıp evcilleştirildiğim BDSM seansımın iki ayrı videosu var. Biri evcilleşmemi farklı açılardan gösteriyor.
“One View Versiyonu” sadece yüzümün esas olarak göründüğü açıyı gösteriyor. Kamera değişimi veya düzenlemesi yok. Tüm BDSM seansı bu tek açıdan gösterilmektedir. Bu versiyon sadece FAN üyelerine sunuluyor ve başka hiç bir yerde mevcut değildir.
İzlemenizden keyif almanızı dilerim.
Tabanlarıma Akan Erimiş Mumlardan Dolayı Etkisi Katlanmıştı
Falaka başlamadan önce yanan mumlar vardı. Nedenini anlamamıştım, ve herhangi bir ihtimal aklıma gelmemişti. O zamandan şu ana kadar epeyce erimişler. Efendim, ayağıma dökerken sanki bardak bardak akıyor gibiydi. Ah ayaklarım, senin başına gelenler nedir böyle. Hep benim ahmaklığım yüzünden. Sopa güçlüydü, sertti ve tek başına inanılmaz acı vericiydi.
Şimdi tabanlarıma akan erimiş mumlardan dolayı etkisi katlanmıştı. Hak ettiğim cezalar silsilesi. Biraz hafifi kurtarmazdı beni. Artık bence de yeter bunca hata. köleyim ben, hem de eşsiz, kusursuz ve biricik bir Efendi’nin kölesi olmak herkese nasip olmaz. Değer ve kıymet bildiğimi her durumda göstermeliyim. Topuklu ayakkabı giymemekten de ceza alma artık.
Acıyla Eğitim İçinde Beni İnanılmaz Bir Şekilde Geliştiren Ve Güçlendiren Bir Yoldur
Erimiş son mum damlası da ayaklarıma damlatıldıktan sonra, Efendim sopayla falakaya devam ediyor. Mumlar, nokta vuruşu için işaretçilerdi. Efendim’in vuruşları mumları parçalıyor. Altından, elle dokunulsa dahi içimi sızlatacak kadar hassaslaşan derim açığa çıkıyor. Tabanlarımın her yeri acıyor, yorgun ve ağrıyor. Ağrı bedenimden kafama, kafamdan ruhuma kadar işliyor ve oraya yüksek topuklu ayakkabı giymemi iğneyle yazıyordu adeta.
Falaka daha yeni başlıyor gibiydi. Efendim mum ile kaplanmış tabanlarıma vuruyor, mumlar bacaklarıma ve üzerime yağıyordu. Yıldız yağmuru gibi. Acı içindeyken, o halimi de görebilmeyi o anda çok istemiştim. Keşke Efendim hayatıma yıllar önce girseydi. 18 yaştan itibaren köle kabul ediyor. O yaşımda ayaklarının altına alıp bana her konuda acıyla eğitim verseydi, ben bu hayatın içinde nerelerde olurdum bilemiyorum. Mesela bir yönetici olsaydım yapılan hatalarımı anlatırdım. Efendim beni falakaya çeker ve sonra şişmiş tabanlarımla toplantıya gönderirdi. Herkes bana patron gözüyle bakarken, ben acılar içinde hatalarımı düzeltmek için talimatlar verirdim.
Hatta At Kamçısını Rica Ettim
Bu düşünceler içinde çok hayaller kuruyorum. Ben hayatın içinde Efendim’in emri altına girene kadar hiçbir dönem bu kadar verimli olamadım. Mukayese edilirse adeta salak gibi yaşamışım öncesi. Efendim acımasız, eli ağır ve tam bir sadist. Ama bu yapısı acıyla eğitim içinde beni inanılmaz bir şekilde geliştiren ve güçlendiren bir yoldur. Sanki onun kölesi olmak için bu dünyaya geldim de ama geç buldum. Vardır bunda da bir hayır.
Efendim sopanın ucuyla mumları çıkarıyor. Sopanın ucu öyle sivri değildir ama bana çivi etkisi yaşatıyor. Mumlar sayesinde tabi, kablonun da etkisindeyken üstelik. Tabanlarım falakanın başından beri sertleşiyor, yumuşuyor, yanıyor, kaskatı oluyor, eziliyor veya şişiyor. Falaka konusu ne kadar önemliyse cezası da o kadar ağır oluyor. Dayanmamın en çok gerektiği an, falakanın sonuna doğru.
Acıyla Eğitim – Yüksek Topuk Önizleme
– Cane sopasıyla acımasız vuruşlardan bir sahne –
Acıyla Eğitimden Beni Hiçbir Zaman Mahrum Bırakmayın
O kadar acıdan sonra dayanmak zor mu, yoksa sonu geldiği için daha kolay mı emin olmadığım ikilemlerimden. O sonlardan birkaç vuruş oluyor ki, sabrettiğim ve ses çıkamadığım darbelerin önüne geçiyor. Beni yakalatıyor. Efendim, “Dayan.” diyor. Fakat, “Acının Efendi’sine” ve Onun verdiği acıya dayanmak nasıl olur! Şu bir gerçek ki, asıl dayanması gereken de Onun kölesi.
Sonuna kadar tabanlarım ceza ve acı için emrindeydi. Efendim, isteklerimi ve ricalarımı her zaman gözetmiştir. Bunca acının sonuna 10 falaka için dilendim, yalvardım. Hatta at kamçısını rica ettim. Daha etkili diye. Hem bacağımda daha fazla iz yapsın istedim. (Sonunda kanatmış olduğunu gösterdi Efendim. Çok sevindim.)
En sert vuruşlarla en ağır acıları yaşadım. Gözümün önünde topuklu ayakkabılar uçuşuyordu. Rengarenk ve farklı modellerde yüksek topuklu ayakkabılar. Yalvarırım Efendim, lütfen acıyla eğitimden beni hiçbir zaman mahrum bırakmayın.